PEYGAMBER EFENDİMİZ

> Resulullah'ı Tasdik Şart
> Sen Olmasaydın Kâinatı Yaratmazdım
> Âlemlerin Rahmet ve Uyarıcısı
> Peygamber Efendimizi Tanımak
> Peygamber Efendimizin Faziletleri
> Peygamber Efendimizin Mucizeleri
> Resulullah Sevgisinin Önemi
> Peygamber Efendimize Tâbi Olmak
> Peygamberlik İddiası Zındıklıktır
> Mirac Mucizesi
> Peygambersiz Din, Dinsizliktir
> Mucize ve Keramet Haktır
> Hilye-i Saadet (Resulullah'ın Görünüşü)
> Peygamber Efendimizin Irkı
> Resulullah'ın Bütün Dedeleri Mümindi
> Resulullah Efendimiz Ümmi İdi
> Niçin Genel Bir Bela Gelmemektedir
> Resulullah Gelecekten Haber Verdi
> Peygamber Efendimizin Şefaati
> Resulullah Efendimizi Anmak İbadettir
> Peygamber Efendimiz ve Medeniyet
> Salavat Getirmek
> Hazret-i İsa'nın Müjdesi
> Sakal-ı Şerif'in Kıymeti
> Resulullah'a Mahsus Hükümler
> Resulullah'ın Çok Evlenmesi
> Peygamber Efendimizi Rüyada Görmek
> Resulullah'ın Üç Vazifesi
> Bu Zat Kimdir?
> Nebi ve Resul Nedir?
> Kitab-ı Mukaddes'te Ahmed İsmi
> Vedâ Hutbesi
> Resulullah Efendimizin Vefatı

PEYGAMBERİMİZİN HAYATI

> Peygamberlerin En Üstünü
> Mübarek Soyu
> Doğumu
> İsimleri ve Künyeleri
> Çocukluğu
> Gençliği
> Evlenmesi
> Peygamberliği
> Mekke Devri
> Medine Devri
> Vedâ Haccı
> Vefâtı

Amentü (Tecdid-i İman ve Tecdid-i Nikah Duası)

Her müslümanın, çocuklarına (Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Rüsulihi vel Yevmilahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeye inanmazsa büluğa erince müslüman değildir, mürted olur

Amentü'yü okumak ve dinlemek için tıklayınız.

Tecdid-i İman Duası

Ya Rabbi! Büluğa erdiğim andan bu ana gelinceye kadar, İslam düşmanlarına ve bid'at ehline aldanarak, edindiğim yanlış, bozuk itikadlarıma ve bid'at, fısk olan söylediklerime, dinlediklerime, gördüklerime ve işlediklerime pişman oldum, bir daha böyle yanlışları yapmamaya azm, cezm ve kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Âdem aleyhisselam ve ahiri bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu iki Peygambere ve ikisi arasında gelip geçmiş Peygamberlerin hepsine iman ettim. Hepsi haktır. Bildirdikleri doğrudur.

(Âmentü billah ve bi-mâ câe min indillah, alâ murâdillah, ve âmentü bi-Resûlillah ve bi-mâ câe min indi Resûlillah alâ murâd-i Resûlillah, âmentü billâhi ve Melâiketihi ve kütübihi ve Rüsülihi velyevmil-âhiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlüh.)

Tecdid-i İman ve Nikah Duası

Nikah tazelemek çok kolaydır. Hanımdan vekalet aldıktan sonra, iki şahit yanında, (Öteden beri, nikahlım olan hanımımı, onun tarafından vekaleten ve tarafımdan asaleten kendime nikah ettim) denir.

Şu duayı da okumak iyi olur:
(Allahümme inni üridü en üceddidelimane vennikaha tecdiden bi-kavli lailahe illallah Muhammedün resulullah)

ŞİRK VE TEHLİKELİ SÖZLER

> Şirk ve Küfür Nedir?
> Küfre Düşen Ne Yapmalı?
> Küfre Sebep Olan Söz ve İşler
> Küfür Olmayan Bazı Sözler
> Söylenmesi Caiz Olmayan Sözler
> Tehlikeli Sözlerle İlgili Çeşitli Sorular
> Bir Sözle Kâfir Olmak
> Zorla Küfür Söz Söyletmek
> Küfre Rıza Nasıl Olur?
> Günah ve Şirk Ayrıdır
> Nazar Boncuğu Şirk mi?
> Allah Yüzüne Baktı Demek
> Güzel Demek Küfür müdür?
> Kabul Olmayacak Dua
> Arap Olayım Demek
> Kâfir Olayım Demek
> Küfür ve Küfür Bulaşığı
> Nuh der Peygamber demez

KAZA VE KADERE İMAN

> Kadere İman
> İrade-i Cüziyye Nedir?
> Hayır da Şer de Allah'tandır
> Kaderi Bilmeyenler
> Herkes İstediği Trene Binebilir
> Dilemek ve Razı Olmak
> Kader Değişir mi?
> İntihar Eden de Eceliyle Ölür
> Cebriye ve Mutezile
> Levh-i Mahfuz ve Ümm-i Kitap
> Allah, Layık Olanı Alçaltıp Yükseltir
> Evlenmek ve Kader
> Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez
> Açlıktan Ölmek
> Kader ve Kanaat
> Nasip Meselesi
> Kaza ve Kader ile İlgili Çeşitli Sorular

AHİRET GÜNÜNE İMAN


>
Ahiret Gününe İman Nedir?

> Ölüm ve Kabir Hayatı
-> Canlar Nasıl Alınır?
-> Ölüm Acısını Kimler Duymaz?
-> Kabir Azabı Haktır
-> Kabir Sualleri
-> Kabir Azabı Kâbus Gibi Değildir
-> Herkesi Kabir Sıkar
-> Kabir Azabından Kurtulmak İçin
-> İmanla Ölmek İçin
-> Ölüme Hazırlanmak İçin
-> Ölümün Alameti

> Kıyamet Günü ve Kıyamet Alametleri
-> Kıyamet Elbette Gelecektir
-> Kıyametin Küçük Alametleri
-> Kıyametin Büyük Alametleri
-> Hazret-i İsa Gökten İnecektir
-> Hazret-i İsa İslamiyet'i Yayacak
-> Hazret-i İsa Niçin Gelecek?
-> Hazret-i Mehdi Gelecektir
-> Hazret-i Mehdi Ne Zaman Gelecek?
-> Deccal da Gelecektir
-> Kıyametin Alametleri ve İmtihan
-> Kıyamet Almetlerinin Tevili
-> Ahir Zaman
-> Ölülerin Diriltilmesi
-> Herkes Ameline Göre Haşrolur
-> Kıyamette Herkes Çıplak mı Olacak?
-> Mizan ve Hesap
-> Kameraya Alınan İşler
-> Hesap Sorulmayanlar
-> Nasıl Haşrolacaklar?

> Cennet ve Cehennem
-> Sırat Köprüsü
-> Cennet ve Cehennem Ebedidir
-> Cennet ve Cehennem Şimdi Vardır
-> Kimler Cennete Girer?
-> Cennet İstemek ve Allah Rızası
-> Cennet Nimetleri Hayal Edilemez
-> Cennette Üzüntü ve Pişmanlık Yoktur
-> Cennette Evlilik Vardır
-> Ahirette Rahmet Müslümanadır
-> Cennet Kapıları Açılır
-> Müslümanlar Cehenneme Girecek mi?
-> Cehennemle Korkutmak
-> Soğuk Cehennem (Zemheri)
-> Kâfir Çocukları Cennete Girecek mi?
-> Kâfirler Cehenneme Gider
-> Kâfirlerin İyi İşleri
-> Cehennemde Ateş Yok mu?

PEYGAMBERLERE İMAN

> Peygamberlere İman Nasıl Olmalı
> Peygamberler En Büyük Rehberlerdir
> Peygamberler Günah İşlemez
> Nebi ve Resul Nedir?
> Diğer Peygamberler Şefaat Etmeyecekler mi?
> Ülülazm Peygamberler
> İlk İnsan ve İlk Peygamber
> Hazret-i Âdem ve Kan Grupları
> Hazret-i Nuh ve Tufan
> Hazret-i İbrahim ve Azer
> Hızır Aleyhisselam
> Hazret-i Eyyub ve Sabrı
> Lokman Aleyhisselam
> İskender-i Zülkarneyn
> Hazret-i Süleyman ve Belkıs
> Hiçbir Peygambere Dil Uzatılmaz
> Peygamberlerle İlgili Çeşitli Sorular

Bakınız : Peygamberlerin Hayatı

MELEKLERE İMAN

> Meleklere İman Nasıl Olmalıdır
> Görülmeyen Şey Yok mudur?
> Melekler Akıllı Varlıklardır
> Melekler ve İblis
> Rahmet Melekleri
> Melekler Niye Yaratıldı
> Melekler ile İlgili Çeşitli Sorular

ALLAH'A İMAN

> Allah'ın Varlığına ve Birliğine İman
-> Allah'a İman Nedir?
-> Allah'ın Birliğini İspat
-> Allahü Teâlâ İlahtır
-> Allah'ı kim yarattı denemez!
-> Mutezile, Cebriyeci ve Ateist
-> Tefekkür Ne Demektir?
-> Körü Körüne İnanmak mı?
-> Bir Üniversiteliye Cevap

> Allah'ın İsimleri ve Sıfatları
-> Allah'ın İsimleri (Esma-i Hüsna)
-> Allahü Teâlâ'nın Sıfatları
-> Allah Yerine Tanrı Demek
-> Allah Niye Biz veya O Diyor?
-> Allah'a Nur Demek Uygun mu?
-> Allah Mekândan Münezzehtir
-> Müşebbihe veya Mücessime
-> Gaybı Kim Bilir?
-> Allah'ın Rahmeti ve Gazabı
-> Allah'ın Rahmeti Gazabını Aşmıştır
-> Allah İntikam Alır
-> Allah Dünyada da Ceza Verir
-> Allah'ın Azabı Şiddetlidir
-> Allahü Teâlâ'nın Gayret Etmesi

>Yaratmak Allah'a Mahsustur
-> Allah'ın Yaratması İki Türlüdür
-> Kün Feyekün (Ol Denince Olur)
-> İnsan Bir şey Yaratamaz
-> Yaratmak Değil Keşfetmek Denir
-> İnsan Acizliğini İdrak Etmeli
-> Tabiata Yaratıcı Denir mi?
-> Yarattığı Her Şeyde Nice Hikmet Var
-> Ahsen-ül-hâlıkîn Ne Demek?
-> En Güzel Şekilde Yarattık

>Allah Sevgisi ve Allah Korkusu
-> Allah Sevgisi Nedir?
-> Allah'ı Sevmenin Sebepleri
-> Allah'ı Sevmek ve Tanımak Nasıl Olur?
-> Allah Sevgisinin Alameti
-> Allah Korkusunun Alameti
-> Sevgi ve Korku Nasıl Olur?
-> Gözyaşı Rahmettir
-> Kork Allah'tan Korkmayandan
-> Allah ve Resulünü Çok Sevmek İçin
-> Allah'ın Sevgi ve Rızasına Kavuşmak İçin
-> Allah Güzeldir, Güzeli Sever
-> Sevgiye Gevşeklik Sığmaz
-> Aşk, Sevgi ve Heves

>Allahü Teâlâ ve Adalet
-> Allahü Teâlâ'nın Adaleti
-> Kâfir Ülkesinde Doğanlar
-> Ağır Yük Yüklemek
-> Sorgusuz Ceza
-> Sakatların Suçu Yok
-> Herkes Eşit Yaratılsaydı
-> Özel İşe Karışmak
-> Önce Ölenin Suçu
-> Suçluya Ceza Zulüm müdür?

> Allah'a Güvenmek ve Tevekkül
-> Tevekkül Ne Demektir?
-> Sebeplere Güvenmek Gerekir mi?
-> Kendine Güvenmek Uygun mu?
-> Allah bes, bâki heves ne demektir?
-> İnsanlara İhtiyacını Söylemek
-> Tefviz Şiirinin Açıklaması

> Allah Cennette Görülecektir
> Mekr-i İlahi Ne Demektir
> Allahü Teâlâ'yı Anmak
> Allah'ın Halifeleri Vardır
> Kim Allah İçin Olursa

İMAN VE İSLAM


>
İman Nedir?
> İmanın ve İslam'ın Şartları
> Doğru İman ve İmanı Korumak
> Yeni Müslüman Olan
> Gayba İman Esastır
> Kelime-i Tevhid'in Manası
> Ehl-i Sünnet İ'tikâdı
> Amel İmandan Parça Değildir
> İman Azalıp Çoğalmaz
> Ehl-i Kıble Kime Denir?
> Günah İşlemek ve İman
> İmanın Alameti
> İmanın Zirvesine Çıkmak
> İmanın Kısımları
> Hubb-i fillah buğd-i fillah ne demektir?
> İman ve İslam Farklı mıdır?
> Allah Var Demek Yeterli mi?
> Allah'a İnandım Demek Yeterli mi?
> Allah'ın Rahmeti Lüzumsuz Değildir
> Fıkh-ı Ekberden Parçalar
> Dinde On Esas
> Emali Kasidesi
> 32 ve 54 Farz
> Zerre İman Ne Demek
> İslamiyetten Haberi Olmayanlar
> Elbette Müminim
> Aşırı Dincilik
> İnanmak İhtiyaç mı?
> Ölmeden Önce Allah'a Kavuşmak
> Hidayet Nedir?
> Türk Müslümanlığı Ne Demek?


Türk Müslümanlığı Ne Demek?

Sual: Türk Müslümanlığı ve Osmanlı Müslümanlığı gibi ifadeler kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Her milletin âdetleri farklı olabilir; fakat Müslümanlık tektir, tek olması da lazımdır. Bugün Şiî İran'ın ve Vehhabi Suudilerin Müslümanlıkları farklıdır. Bunlar dinlerine, bid'at fırkalarının görüşlerini karıştırmışlardır. Diğer Arap ülkelerinin Müslümanlıklarına da çok bid'at karışmış, sanki farklı bir Müslümanlık meydana gelmiştir.

Türkler ise, Müslüman olduklarından itibaren İslamiyet'e doğru olarak hizmet etmişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı Türkleri, Ehl-i sünnet yolundan ayrılmamış ve bid'at ehliyle mücadele etmişlerdir. Türk Müslümanlığı veya Osmanlı Müslümanlığı, bu anlamda, yani Türklerin Ehl-i sünnet yolunda olduklarını anlatmak için söylenebilir. Yoksa, sanki farklı bir dinmiş gibi veya ırk ayrımı yaparak söylemek, hiç uygun olmaz.

İslam tarihinde, Eshab-ı kiramdan sonra İslamiyet'e en büyük hizmeti, Osmanlı Devleti yaptı. Yine Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan da, saltanatı müddetince İslam dinine hizmet etti. İslamiyet'i içten yıkmaya çalışan gizli düşmanlara, Bâtıni ve Hurufi hareketlerine karşı çok hassastı. Bunun için, (Biz temiz Müslümanlarız. Bid'at nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allahü teâlâ, halis Türkleri aziz kıldı) demiştir. (Rehber Ansiklopedisi)

Bugün ise Türkler, bid'at fırkalarının ve yabancı fikirlerin etkisinde kaldığı için, Osmanlı'nın uyguladığı temiz Müslümanlıktan sapmalar başlamış, mezhepsizlik ortaya çıkmıştır. Yapılacak iş, bid'atlerden uzak durup İslamiyet'i katışıksız yaşamaktır.

Hidayet Nedir?

Hidayet; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru yola girmek, doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur'an, tevhid gibi anlamlara gelir.

Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın razı olduğu yolda bulunma, cenab-ı Hakkın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsan etmesi ve kulun rızasını kendi kaza ve kaderine tâbi eylemesi demektir. İhtidanın manası da hidayete erme demektir, yani Müslüman olma, din olarak İslamiyet'i seçme.

Aşağıdaki âyet meallerinde parantez içinde tefsirlerdeki manaları bildiriliyor:

(Rabbimiz, her şeye bir özellik veren, sonra da hidayet eden
[doğru yola eriştiren]dir.) [Taha 50]

(Onların hepsini
[İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u] emrimizle [vahyimizle] hidayeti [doğru yolu; İslamiyet'i] gösterecek imamlar [rehberler] kıldık, kendilerine hayırlı işler yapmayı, namazı doğru kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar [puta tapmazlardı] bize ibadet eden kimselerdi.) [Enbiya 73]

(Allah, dilediğini doğru yola hidayet eder, iletir.)
[Bekara 213]

([İman ederek] hidayeti kabul edenlerin [Müslümanların] hidayetlerini [doğru yoldaki başarılarını, İslamiyet'e uymalarını Allahü teâlâ] artırmış, onlara kötülükten sakınma çarelerini ilham etmiştir [açıklamıştır].) [Muhammed 17]

(Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini hidayete
[doğruluğa, İslamiyet'e] erdirir.) [Tegabün 11]

(Altlarından ırmaklar akan cennet ehli, "Allah'a hamd olsun ki, bizi, hidayeti ile
[Müslüman yaparak] buna kavuşturdu. Eğer Allahü teâlâ bize hidayet vermeseydi [Müslüman yapmasaydı], kendiliğimizden bu yolu bulamazdık" derler.) [Araf 43]

(İman edip salih âmeller işleyenleri, Rableri, imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimeti bol Cennetlere hidayet eder
[Cennetlere koyar].) [Yunus 9]

(Ey Resulüm de ki; "Cebrail'e düşman olan, Allah2a düşmandır." Çünkü o, Kur'anı, Allah'ın izniyle, kendinden önce gelen kitapları doğrulayıcı, bir hidayet
[yol gösterici] ve müminler için müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir.) [Bekara 97]

(Biz, hidayeti
[Kur'anı] dinleyince, Ona iman ettik.) [Cin 13]

(Allah
, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez [doğru yola iletmez].) [Maide 51]

(Dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet eder
[doğru yola, İslamiyet'e kavuşturur].) [Fatır 8]

(Allah, dilediğine hidayet verir
[İslamiyet'e ulaştırır], dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]

(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet
[doğru yolu gösterici rehber] ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

(Allah'a likayı
[kavuşmayı] inkâr edip de, hidayetten [doğru yol olan İslamiyet'ten] uzak kalanlar, elbette en büyük ziyana uğramış olacaklardır.) [Yunus 45]

(Hidayet ancak Allah'ın hidayetidir
[Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur].) [Bekara120]

(İşte onlar, Allah'ın hidayet verdiği
[İslamiyet'e kavuşturduğu] kimselerdir.) [Zümer 18]

(Hidayete erenlerin
[iman edenlerin, Müslüman olanların] Allah hidayetlerini [İslamiyet'e bağlılıklarını] artırır.) [Meryem 76, Muhammed 17]

(Onları hidayete erdirir
[imana kavuşturur].) [Muhammed 5]

(Onlar hidayet
[doğru yol] yerine dalaleti satın alanlardır.) [Bekara 175]

(Allah, Resulünü, hidayet ve hak din, İslamiyet'le gönderdi. İslam dinini, diğer dinler üzerine üstün kıldı. [Muhammed aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Allah yeter.) [Feth 28]

Ölmeden Önce Allah'a Ulaşmak

Sual: Bazıları, Kur'anda geçen her hidayet kelimesini, ruhun ölmeden önce Allah'a ulaşması olarak tarif ediyorlar. Bu manada bir âyet veya hadis var mıdır? Allah'a ulaşmak ne demektir?
CEVAP
Hayır, o manada bir âyet ve hadis yoktur. Hiçbir İslâm âlimi de, böyle bir şey söylememiştir.

Hidayet; doğru yol, hak yol, İslamiyet demektir. Zıttı dalalettir. Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek, Müslüman olmak demektir.

Esma-i hüsnadan olan Hâdi ve Mehdi, hidayet eden, doğru yola ileten demektir.

Allah'a ulaşmak diye bir tabir yok, Allah'a kavuşmak tabiri vardır. Bu da ölmeden önce ruhun Allah'a ulaşması değildir. Tefsir âlimleri Allah'a kavuşmayı şöyle açıklıyorlar:

[Dirilmeyi inkâr edip, hesap için] Bize kavuşmayı ummayanlar, [ahiretten gafil oldukları için] dünya hayatına razı olup [dünyayı ahirete tercih ederek] bununla rahatlayanlar ve âyetlerimizden [Yaratanın varlığını gösteren delillerden] gafil olanlar, işledikleri [günahlar] yüzünden Cehenneme gideceklerdir.) [Yunus 7-8] (Öldükten sonra Allah'a kavuşmayı inkâr, dirilmeyi inkârdır.)

Hidayet kelimesi geçen âyetlerden bazılarının mealleri:
(İnne hüdallahi hüvel hüda = Allah'ın hidayet yolu [İslamiyet] doğru yolun tâ kendisidir.) Bu âyetin Türkçe'ye uygun tercümesi şöyledir: (Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.) [Bekara120]

(İnnelhüda, hüdallahi = Doğru yol, şüphesiz Allah'ın yoludur.) [Al-i İmran 73]

(Ülaikellezine, hedahümullahü = İşte onlar, Allah'ın hidayete eriştirdiği [doğru yola ulaştırdığı] kimselerdir.) [Zümer 18]

(Vellezine-h-tedev zadehüm hüda = Hidayete erenlerin [Doğru yola girenlerin] Allah hidayetlerini artırır.) [Muhammed 17]

(Ve men yü'min billahi yehdi kalbehü = Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini hidayete [doğruluğa] ulaştırır.) [Tegabün 11]

(Ve yezidullahüllezine-h-tedev hüda = Allah, hidayete [imana] kavuşanların hidayetini artırır.) [Meryem 76]

(Vallahü yehdi men yeşâü ila sıratım müstekîm = Allah dilediğini doğru yola hidayet eder [eriştirir.]) [Bekara 213]

(Seyehdihim = Onları hidayete erdirir [doğru yola kavuşturur.]) [Muhammed 5]

(Hedena li haza ve ma künna li nehtedi = Eğer Allah bize hidayet vermeseydi kendiliğimizden hidayete kavuşamazdık.) [Araf 43]

(Ülaikellezine-ş-terev-üd-dalate bil hüda = Onlar doğruluk yerine sapıklığı satın alanlardır.) [Bekara 175]

(İnneke la tehdî men ahbebte velakinnallahe yehdî men yeşâü = Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin [Müslüman yapamazsın], Allah ise, dilediğine hidayet verir.) [Kasas 56]

(Vallahü la yehdil kavmezzalimin = Allah zalimleri hidayete kavuşturmaz.) [Tevbe 19]

(Leyse aleyke hüdahüm = Onları hidayete erdirmek senin vazifen değildir.) [Bekara 272]

Hidayetle ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete [doğru yola] kavuşursunuz.) [Darimi, Beyheki, İbni Adiy, Münavi]

(Rabbim vahyetti ki: Ey Resulüm, Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir.) [Deylemi]

(Birinin hidayetine [imana gelmesine] sebep olan Cennete girer.) [Buhari]

(Hidayete kavuşturmak, dalaletten uzaklaştırmak için çalışan salih âlimlerin sohbetinde bulunun.) [İ. Maverdi]

Hidayet ne demektir?
Sual:
14 asırdır gelen İslam âlimleri, hidayet kelimesini doğru yol olarak tercüme etmişlerdir. Hâlbuki hidayet, dünyada Allah'a ulaşmak demektir. Öyle değil mi?
CEVAP
Asla öyle değil. Burada bütün İslâm âlimleri suçlanmakta, hâşâ hidayet kelimesine yanlış mana vermekle suçlanmaktadır. Halbuki Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruyor. Peygamber efendimiz, (Âlimler, benim ve diğer Peygamberlerin vârisleridir) buyuruyor.

Bugüne kadar, hiçbir İslam âlimi, hidayeti Allah'a ulaşmak olarak bildirmemiştir. Dört mezhebin kurucusu (İmam-ı a'zam, imam-ı Malik, imam-ı Şafii, imam-ı Ahmed) gibi büyük âlimler, mezhepteki büyük âlimler, mesela imam-ı Gazali, imam-ı Rabbani, imam-ı Ebu Yusuf, imam-ı Muhammed, imam-ı Nevevi gibi âlimler, Seyyid Abdülkadir-i Geylani, Cüneyd-i Bağdadi gibi yüzlerce kerameti görülen velilerden hangisi, hidayet kelimesi Allah'a ulaşmaktır demiştir? Hangi müfessir tefsirinde hidayeti Allah'a dünyada ulaşmak diye bildirmiştir? Binlerce âlimden biri gösterilemez.

İslam âlimlerine düşmanlığın sebebi nedir? Sebebi hidayeti İslamiyet olarak bildirmeleri ve dinin emir ve yasaklarını aynen Resulullah efendimizin bildirdiği gibi açıklamaları değil mi? Niye İslam âlimleri ölçü alınmıyor da, sapık kimseler ölçü alınıyor?

Bugüne kadar İslam dini eksik mi geldi? Bazı sapıklar, hocamız gelene kadar İslamiyet eksikti o tamamladı diyorlar. 1400 yıldır İslamiyet eksik mi geldi? Hâşâ Allahü teâlâ mı eksik bildirdi? Hâşâ, Peygamber efendimiz mi eksik bildirdi, eksik mi açıkladı?

Hidayet yol demek değildir. Yani sebil ve sırat demek değildir. Köprü falan değildir. Hidayet = İslamiyet demektir. İslamiyet ise Allahü teâlânın gösterdiği doğru yol demektir. Onun için hidayete doğru yol deniyor. Zıddı da, dalalettir, sapıklıktır.

Hidayet; Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak görüp doğru yola girmek, dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak, iman etmek, Müslüman olmak demektir.

Hidayet, Allah'ın istediği dindir, Allah'ın istediği yoldur. Yol kelimesi bunu güzel açıkladığı için bütün İslam âlimleri yol olarak bildirmişlerdir. Piyasadaki yanlış doğru bütün mealler hidayete, doğru yol anlamını vermişlerdir. Yani İslamiyet demişlerdir. Ulaşmak diye bir ucube meydana getirmemişlerdir.

Hidayet İslamiyet'e girme, İslamiyet'i kabul etmek demektir. İslamiyet ise doğru yoldur. O halde hidayet doğru yol demektir. İki âyet-i kerime meali:
(Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Allahü teâlâ dilediğine hidayet verir.) [Kasas 56]

(Allah, kime hidayet etmek isterse, onun göğsünü İslamiyet için genişletir.) [Enam 125]

İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, beni âlemlere rahmet ve hidayet için gönderdi.) [Ebu Nuaym]

(Hidayet benim elimde değildir. Şeytan da Allahü teâlânın yasak kıldığı şeyleri süslü, cazip gösterir. Saptırmak da onun elinde değildir.) [İ.Adiy]

İmanın şartı yedi değildir
Sual:
(Ruhun Allah'a ulaştırılmasına inanmak imandır. İmanın şartı 7 dir. Şer Allah'tan değil, nefstendir) demek doğru mudur?
CEVAP
Şer nefisten demek, Allahü teâlânın yaratıcılık sıfatına ortak olanlar var demektir. Allahü teâlâ, günahlarımız sebebiyle bize bela gönderiyor, belayı biz yaratmıyoruz, biz cezaya layık oluyoruz, Allahü teâlâ da ceza veriyor. Allah kullarına zulmetmez.

Allahü teâlâ şöyle buyuruyor:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, "Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senin yüzünden" derler. Küllün min indillah [Hepsi Allah'tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar.) [Nisa 78]

Sual:
İman hadisinin Arapça'sının sonunda Allah'a ölmeden önce ulaşmak ifadesi yok mu? Türkçe'ye çevirenler bunu ilave etmemiş mi?
CEVAP
Yalanın böylesi de hiç görülmemiştir. Ölmeden önce Allah'a ulaşılmaz.
İman hadisinin Arapça'sı şöyledir:
(Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-ahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-basü badelmevti hakkun. Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühü) [Buhari, Müslim, Nesai]

Şerrihi minallahi teâlâ = Şer de Allah'tandır deniyor. Bu meşhur hadis nasıl inkâr edilir ki?

Türkçesi de şu:
(Ben Allah'a ve meleklere ve kitaplara ve peygamberlere ve ahiret gününe,
[yani Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana] ve kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna ve ölüme, öldükten sonra dirilmeye iman ettim. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet ederim.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Sual:
Yunus 7-8 de, Eğer kişi Allah'a ulaşmayı dilemezse ateşe gider denmiyor mu?
CEVAP
Tefsir âlimleri Allah'a kavuşmanın ne demek olduğunu şöyle açıklıyorlar:
([Dirilmeyi inkâr edip, hesap için] Bize kavuşmayı ummayanlar, [ahiretten gafil olduklarından dolayı] dünya hayatına razı olup [dünyayı ahirete tercih ederek] bununla rahatlayanlar ve âyetlerimizden [Yaratanın varlığını gösteren delillerden] gafil olanlar, işledikleri [günahlar] yüzünden Cehenneme gideceklerdir.) [Yunus 7-8] (Öldükten sonra Allah'a kavuşmayı inkâr, dirilmeyi inkârdır. Ölmeden önce Allah'a kavuşulmaz.)

Sual:
Nisa 79 da hayır Allah'tan, şer nefsinizdendir buyuruluyor mu?
CEVAP
Hâşâ nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de yaratamaz, hayrı da. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her şeyin yaratıcısı Allah'tır.) [Zümer 62, Mümin 62]

(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah'tır.) [Saffat 96]

(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]

Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.) [Şura 30]
(Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor. Ama gönderen yine Allah'tır. Âyetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)

(Sana gelen her iyilik, Allah'ın [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]
(Bundan önceki âyette, Şerri de Allah yaratır buyuruluyor. Bu âyette ise, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyuruluyor. Ama gönderen, kötülüğü yaratan yine Allahü teâlâdır.)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]

Allah'a kavuşmayı inkâr
Sual:
Kur'anda (Allah'a kavuşmayı inkâr eden kâfir olur) deniyor. Allah'a kavuşmak nedir? İmanın şartı 7'dir diyenler, (Allah'a dünyada kavuşmayı kabul etmeyen kâfirdir) diyorlar. Bu ne demektir?
CEVAP
Din yeni gelmedi. Dinde bilinmeyen bir husus yoktur. Dinin sahibi var, Peygamberi var. Onların emir ve yasakları var. Allah Resulünü devreden çıkarmak, Onun bildirdiklerine inanmamak, açıklamalarını beğenmemek dinsizliktir.

Allah�a kavuşmanın ne demek olduğunu, Resulullah ve Onun vârisleri şöyle açıklıyor:
Allah�a kavuşmayı inkâr etmek, dirilmeyi inkârdır, Cenneti, Cehennemi, yani ahireti inkârdır. Allah�ın manevi huzuruna çıkmayı inkârdır.

Likaullah yani Allah kavuşmakla ilgili bazı âyet mealleri şöyledir:
(Köşeli parantez içindeki açıklamalar Beydavi, Celaleyn, Medarik, Kurtubi gibi muteber eserlerden alınmıştır.)

(Allah'a
[Rahmetini umup azabından korkarak, Onun rızasına] kavuşmak isteyen, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit [ahiret] elbette gelecektir.) [Ankebut 5] (Kavuşma günü ahirettir.)

(Ey insan, sen Rabbine çalışıp çabalarsın, sonunda [ahirette] Ona kavuşacaksın.) [İnşikak 6] (Hayır ve şer ne yaptıysan kıyamette onların karşılığına kavuşacaksın [Beydavi])

(Denilir ki: Bu güne [kıyamet gününe] kavuşacağınızı unuttuğunuz [inkâr ettiğiniz] gibi, biz de bugün [Kıyamet günü] sizi unuturuz [Cezalandırırız]. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur. [Sizi Cehennem azabından hiç kimse kurtaramaz]) [Casiye 34]

(Bu güne kavuşmayı unutmanızın [inanmayışınızın] cezasını şimdi görün. İşte biz de sizi unuttuk [Azaba maruz bıraktık], yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın!) [Secde 14] (Ahiret gününe kavuşmayı inkârın, dirilmeyi inkâr olduğu bildiriliyor.)

(Allah'a kavuşmayı [dirilmeyi] yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak, "Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize" derler. Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür.) [Enam 31]

("[Ölüp] toprakta kaybolduğumuz zaman, gerçekten biz yeniden yaratılacak mıyız" derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı [dirilmeyi] inkâr ediyorlar.) [Secde 10] (Allah'a kavuşmayı inkârın, dirilmeyi inkâr olduğu bildiriliyor.)

(Sabır ve namazla Allah'a sığınıp yardım isteyin; Rablerine kavuşacaklarına, Ona döneceklerine inanan ve Allah'tan korkanlardan başkasına namaz elbette ağır gelir.) [Bekara 45,46] (Allah'tan geldik, Ona döneceğiz âyetinde olduğu gibi, burada da Ona dönmekten kasıt dirilmektir, Ona kavuşmak da manevi huzuruna çıkmaktır.)

(İstikbal [ahiret] için hazırlıklı olun, Allah'tan sakının. Ona, hiç şüphesiz kavuşacağınızı [dirilerek manevi huzuruna çıkacağınızı] bilin, bunu inananlara müjdele.) [Bekara 223]

(Allah'a [Onun rahmetine, yardımına] kavuşacağını bilenler ise: "Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.) [Bekara 249]

[Dirilmeyi inkâr edip, hesap için] Bize kavuşmayı ummayanlar, [ahiretten gafil olduklarından dolayı] dünya hayatına razı olup [dünyayı ahirete tercih ederek] bununla rahatlayanlar ve âyetlerimizden [Yaratanın varlığını gösteren delillerden] gafil olanlar, işledikleri [günahlar] yüzünden Cehenneme gideceklerdir.) [Yunus 7,8]

(Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları [ahireti, dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.) [Yunus 11] (Ayrıca, bu âyette hayrın ve şerrin Allah'tan olduğu bildiriliyor.)

(Allah, bütün işleri idare eder, âyetleri tafsilatlı olarak beyan eder, tâ ki Rabbinize kavuşacağınızı kesin olarak bilesiniz.)
[Rad 2] (Öldükten sonra dirilmek ve ahiret hayatı var.)

(Allah'ın âyetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr edenler, rahmetimden ümitlerini kesenlerdir. Onlar için acıklı azap vardır.) [Ankebut 23]

(Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve belli bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr ediyorlar.) [Rum 8] (Ölümden sonra dirilmeyi inkâr edenler var deniliyor.)

(Elbette onlar [kâfirler] Rablerine kavuşma [öldükten sonra dirilme] konusunda şüphe içindedirler.) [Fussilet 54] (Burada da Allah'a kavuşmak dirilmek demektir.)

(Allah onları toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında tanışıyorlarmış gibi olacak. Allah'ın huzuruna çıkacaklarını inkâr edip de, hidayete kavuşmayanlar, elbette en büyük ziyana uğramış olacaklardır.) [Yunus 45]

(Rabbine [Ahirette Onun rızasına] kavuşmayı arzu eden kimse, salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiçbir şeyi ortak koşmasın.) [Kehf 110]

Şimdi de Allah'a kavuşmak hususunda Resulullah efendimizin açıklamalarına bakalım:
(Hastalıktan dolayı sızlayan mümine hayret ederim. Eğer hastalıktaki mükâfatı bilseydi, ölüp, Allah'a kavuşuncaya kadar hasta kalmak isterdi.) [Taberani]

(Allahü teâlâya ihlâsla ibadet eden ve şirk koşmadan Ona mülaki olana [kavuşana] Cennet vacib olur. Allah'a şirk koşarak mülaki olana da Cehennem vacib olur.) [Hâkim] (Demek ki kâfir olan da Allah'a kavuşuyor, yani diriliyor.)

(Müslümanın her iyiliği için, on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Her günahı için ise bir misli yazılır. Allah'a kavuşuncaya [kıyamete] kadar böyle devam eder.) [Müslim]

(Bir tüccar, alacaklarını tahsil eden adamına, "Borcunu veremeyecek fakirden alma, onu hoş gör" derdi. Allah'a kavuşunca [ahirette], Allah da onu hoş görüp, affetti.) [Buhari]

(Mümin için, Allah'a kavuşmadan [ölmeden], rahat yoktur.) [Müslim]

(Bir Müslüman, "Sübhanallahi ve bihamdihi ve estağfirullah ve etübü ileyh" derse, bu söz arşa asılır ve o kimse Allah'a kavuşuncaya [ahirete] kadar sahibinin işlediği hiçbir günah onu silmez ve o, söylediği gibi mühürlü olarak kalır.) [Taberani]

(Bela müminin bedeninde, malında ve evladında devam eder. Tâ ki üzerinde hiç bir günah kalmadan Allah'a kavuşuncaya [ahirete] kadar.) [Hâkim]

(En çok gıpta edilen mümin, yükü hafif olan, namazını doğru kılan, Allah'a kavuşuncaya [ahirete] kadar kendisine yetecek az rızka sabreden, kulluk vazifesini güzel bir şekilde yerine getiren, halk arasında fazla tanınmayan, musibeti dünyada iken verilen, mirası ve ardından ağlayanı az olan kimsedir.) [Tirmizi, İbni Mace]

(Allah'ım, sana kavuşana [ahirete] kadar dünyadan ihtiyaç bağlarımı kopar.) [Ebu Nuaym]

(Hiç kimsenin bende bir hakkı olmadığı halde Rabbime kavuşmak isterim.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlâ, kıyamette Müslümanlara, "Bana kavuşmayı arzu eder miydiniz?" buyurur. Onlar "Evet" derler. Allahü teâlâ, "Niçin" diye sorar. Onlar, "Affını umardık" derler. Allahü teâlâ, "Ben de sizi affettim" buyurur.) [İ. Ahmed]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar zamanı, diğeri orucu ile bana kavuştuğu zaman.)
[Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

(Her gün bir öncekinden kötü olur. Rabbinize kavuşana [kıyamete] kadar böyle devam eder.) [Buhari]

(Allahü teâlâ buyurdu: Bana kavuşmak isteyen kuluma ben de kavuşmak isterim. Bana kavuşmaktan hoşlanmayandan ben de hoşlanmam.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Darimi]

Âişe validemiz bildirir:
Resulullah, "Kim Allah'a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allah'a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmak istemez" buyurdu. [Âişe validemiz, Allah'a ancak ölmekle kavuşulacağını bildiği için] Ya Resulallah, ölümü sevmediği için mi kavuşmak istemez? Eğer öyle ise hepimiz ölümü sevmeyiz, dedim. Resulullah buyurdu ki:
(Hayır, öyle değil. Mümine Allah'ın rahmeti, rızası ve Cenneti müjdelendiği zaman Allahü teâlâya kavuşmak ister [ölüm ona kötü gelmez]; işte o zaman Allah da ona kavuşmak ister. Kâfire Allah'ın azabı, gazabı haber verildiği zaman Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace]

Bu hadis-i şeriflerin hepsi de, Allah'a kavuşmanın, dirildikten sonra Allah'ın manevi huzuruna çıkmak olduğunu bildirmektedir. Tek istisnası yoktur.

Meşhur Cibril hadisi de, imanın İslam'ın şartlarını açıklayıp, şerrin de Allah'tan olduğunu bildiriyor:
Hazret-i Ömer anlatır:
Bir gün, Resulullahın yanında oturuyorduk. Tanımadığımız bir adam gelip sordu:
- İslam ne demektir ya Resulallah?
- Kelime-i şehadet söylemek, her gün beş kere namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekât vermek ve gücü yeterse Hacca gitmek.

- Doğru söyledin. İman ne demektir? [Biz bu kimsenin hem sorup hem de doğru diye tasdik etmesine hayret ettik.]
- İman, Allah'a ve Meleklere ve Kitaplara ve Peygamberlere ve kıyamet gününe ve hayrın şerrin, Allah'ın takdiri ile olduğuna inanmaktır.

- Doğru söyledin. İhsan ne demektir?
- Allahü teâlâya, Onu görür gibi ibadet etmendir. Sen Onu görmüyor isen de, O seni hep görmektedir.

- Kıyamet günü ne zaman olacaktır?
- Bunu, kendisinden sorulan, sorandan daha iyi bilmez.

Kıyametin alametlerini sordu. Resulullah da bildirdi. O kimse gittikten sonra, Resulullah bize dönerek, (Bunları sorup giden, Cebrail aleyhisselam idi. Size dininizi bildirmek için gelmişti) buyurdu. (Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi)

İnanmak İhtiyaç mı?

Sual: İnsanlar niçin Allah'a inanmak ihtiyacı duyarlar?
CEVAP
Bazı felsefeciler (İnsanda tapma ihtiyacı vardır. Bunun için de, ateşe, güneşe, puta tapanlar olmuştur) diyorlar. İşin aslı ise şöyle:
Allahü teâlâ, insana, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayırması için akıl vermiştir. Akıl, bir şeyin kendiliğinden olduğunu kabul etmez. Her şeyi bir sebebe bağlar. İnsanın ve insandaki organların ve tabiattaki düzenin yerli yerince yaratılmasını tesadüf olarak kabul edemez. Bunun gibi tabiatta bulunan canlı cansız her şeyin, bir yaratıcı tarafından yaratıldığını ister istemez kabul eder.

İnsanın kendi başına Allah'ı tanıması zor, hatta imkânsızdır. Tarih boyunca, Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan, insan; kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı ile anladı. Fakat Ona giden yolu bulamadı.

İnsanlar, yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sanıp, ona tapmaya başladılar. Sonra büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe, bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Herbiri için bir suret, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni olay karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet'in başında Kâbe'de 360 put vardı.

Kısacası insan; Bir, ezeli ve ebedi olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı! Çünkü rehbersiz karanlıkta doğru yol bulunamaz.

Kur'an-ı kerimde, (Biz, peygamber göndermeden önce azap yapıcı değiliz) buyuruldu.(İsra 15)

Allahü teâlâ; kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek, kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri kötü, zararlı işlerden ayırmak için, dünyaya peygamberler gönderdi. Peygamberler en büyük rehberlerdir. Ruh-ul beyan'da, Zümer suresinin, (Allah'tan başkasını dost edinenler, "Biz bunlara bizi Allah'a yaklaştırmaları için, bize şefaat etmeleri için tapınıyoruz" derler) mealindeki 3. âyetinin tefsirinde deniyor ki:

(İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak, yaratılmıştır. Yaratıcısına ibadet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat böyle elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü, nefs, şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak [yaratana ve kıyamete inanmayan birer dinsiz veya] müşrik yaparlar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz. Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan tanımak, kıymetlidir. Bunun alameti, peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir.)

Zâriyat suresinin, (İnsanları ve cinni, bana ibadet etmeleri için yarattım) mealindeki 56. âyet-i kerimesindeki (ibadet etmeleri için) ifadesi, (beni tanımaları için) demektir. Yani, Allahü teâlâyı tanımak, inanmak için yaratıldık. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) demektir.

Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye, (İlmin başını öğrendin mi?) diye sordu. O da, (İlmin başı ne ki?) dedi. Bedeviye, (İlmin başı, Allah'ı tanımaktır. Bu da Onun; misli, benzeri, zıddı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir) buyurdu.

Huzura kavuşmak için
Yalnız maddiyata inanan kimselerin çok defa dertlerine çare bulamadıklarını, intihara kadar gittiklerini görüyor ve okuyoruz. Yalnız maddeye inanan kimseler, çok kereler dertlerine çare bulamayıp, ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu, onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir. İnsanın ruhu da, bedeni gibi gıdaya muhtaçtır. Bu da, ancak iman etmekle mümkündür ve Allahü teâlânın yolunu ancak din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bir gün bu ihtiyacı duyarlar.

Ünlü Rus yazarı Soljenitsin, Amerika'ya yerleştiği zaman, kendisinin büyük sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan kurtulacağını zannetmişti. Bir gün bir üniversitede Amerika gençlerini başına toplayarak onlara şöyle hitap etmişti:

(Ben buraya gelince, çok bahtiyar olacağımı sanmıştım. Ne yazık ki, burada da büyük bir boşluk hissediyorum. Çünkü siz, artık maddenin esiri olmuşsunuz. Evet, burada hürriyet var, herkes istediğini yapıyor; fakat ancak maddeye önem veriyor. Ruhları bomboş. Hâlbuki insanı hakiki insan yapan, onun tekâmül etmiş [gelişmiş], temizlenmiş ruhudur. Size tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeye, güzelleştirmeye bakın! Ancak o zaman, ülkenizde bulunan ve sizi de üzen çirkinlikler yok olmaya başlar. Dine önem verin! Din, insan ruhunun gıdasıdır. Dinine bağlı insanlar, her işte sizin en büyük yardımcınız olacaktır; çünkü onları Allah korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük güvenlik teşkilatınız bile, herkesi gece gündüz kontrol edemez. İnsanları kötülükten alıkoyan polis gibi, onların duyduğu Allah korkusudur.)

Aşırı Dincilik

Sual: Dinimi doğru olarak öğrendikten sonra, elimden geldiğince uygulamaya başladım. Beni tanıyan ateist birisi bunu duymuş. (Senin aşırı dinci olduğunu duydum. Namaz kılıyor, oruç tutuyormuşsun. Bir de tesettüre riayet ediyormuşsun. Böyle yapmakla daha iyi Müslüman mı olduğunu sanıyorsun? Kafanın ve kalbin temiz olması yeter. Kalbin temiz olunca namaz kılmamışsın, içki içmişsin, çıplak gezmişsin, bunun önemi olmaz) diye bana bir mail göndermiş. Ne yazmamı tavsiye edersiniz?
CEVAP
Hiç cevap vermemenizi tavsiye ederiz; çünkü (Ahmağa verilecek en güzel cevap susmaktır) buyuruluyor. Her eserin bir sahibi vardır. Ayın, güneşin, yıldızların, gezegenlerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların kendi kendine tesadüfen olduğunu söylemek kadar büyük ahmaklık olur mu?

Doğruyu, iyiyi, güzeli, ateiste söylesek, faydası olur mu? Kesinlikle olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde, onların hakkı işitemeyecekleri, doğruyu göremeyecekleri, gerçekleri söyleyemeyecekleri açıkça bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Kâfirler sağır, dilsiz ve kör oldukları için, akledemezler.) [Bakara 171]

Yani hakkı işitmedikleri için sağır, doğruyu söylemedikleri için dilsiz, gerçeği görmedikleri için kördürler. (Beydavi)

Dinci, din ticareti yapan, din alıp din satan kimseye denir. Dinin emrine uyana ise, Müslüman denir. Namaz kılan, kapanan kimse Müslüman'dır, dinci değildir. Ateistler, Müslümanlara Müslüman diye değil, dinci yaftası takarak hakaret ederler. Onlara dinci ne diye sorulsa, Müslümanı tarif ederler. Yani namaz kılar, oruç tutar, içki içmez derler. Dinci Müslüman olduğuna göre, ateist, niye açıkça, Müslümanlık kötüdür demiyor da, dincilik kötü diye saldırıyor? Eğer ona göre dinci, dinin emirlerine uyup yasaklarından kaçan kimse ise, aşırı dinci diye niye hücum ediyor? Aşırı dinci, dinin emrine daha iyi sarılan kimse olur. Din iyi ise dincilik iyidir, aşırısı daha iyidir. Din kötü ise, dincilik de kötüdür, aşırısı daha kötü olur. Demek ki Müslümanlığı kötülemek için, aşırı dinci tabiri kullanılıyor. Onların kafasındaki Müslüman, dinin hiçbir emrine uymayan, yasak ettiği hiçbir şeyden kaçmayan kimsedir.

Kalbin nasıl temiz olacağını her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ ve onun Resulü [elçisi] bildiriyor. Onların bildirdiklerine uygun yaşayanın kalbi temiz, onların emirlerine uymayanın kalbi pistir. Günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir. Namaz kılmamak veya açık gezmek gibi günah işleyenlerin, (Sen, kalbe bak, kalbim temizdir) demeleri çok yanlıştır. Allahü teâlânın Resulü buyuruyor ki:

(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür kalbi kaplar, kalb, kapkara [kirli, pis] olur.) [Haraiti]

(Günaha devam edenin kalbi mühürlenir. O, artık sevab işleyemez olur.) [Bezzar]

(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]

Burada bildirilen kalb, Müslüman olduğu halde, günahlardan kaçmayan kimsenin kalbidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Müminin kalbi temiz, kâfirin kalbi simsiyahtır.)
[Taberani]

Elbette Müminim

Sual: Tam İlmihal'de, son nefesteki imanı söylerken de (Elbette müminim) demeli deniyor. Bunun doğru olduğunda şüphe etmiyoruz; ancak buradaki inceliği anlayamadık, gaybdan haber vermek gibi anlaşılıyor. Son nefesi kast ederek elbette müminim demenin açıklaması nasıldır?
CEVAP
Tam İlmihal'de, İmam-ı Rabbani hazretlerinden şöyle naklediliyor:
Mümin misin diye sorulunca, İmam-ı a'zam Ebu Hanife, (Ben hak olarak, yani elbette müminim demelidir) diyor. İmam-ı Şafii ise, (İnşallah müminim demeli) diyor. Bu ikisi arasındaki fark, yalnız sözdedir. Çünkü şimdiki iman söylenirken, elbette müminim, demeli, son nefesindeki iman söylenirken, inşallah, o zaman da müminim demelidir. Fakat inşallah diyerek şarta bağlamaktansa, her zaman, elbette demek, daha ihtiyatlı ve daha uygundur. (1/266, 2/67, 3/17)

Şafiiler son nefesi kast ederek, (İnşallah mümin olarak öleceğim) demek istiyorlar. Elbette insan son nefesini bilemez. Çünkü imanlı yaşar kâfir olarak ölebilir, kâfir olarak yaşar sonunda iman eder, mümin olarak ölebilir.

Biz Hanefiler de, (Bu imanımı muhafaza edebilirsem, elbette mümin olarak ölürüm) diyoruz. (Elbette imanlı öleceğim) demiyoruz, (Bu imanım devam ederse elbette imanlı ölürüm) diyoruz. Burada, son nefese kadar imanımızdan şüphe etmiyoruz diyoruz, elbette imanlı öleceğiz demiyoruz.

Sual: Şafiiler, elbette müminim demiyorlar da, niçin inşallah müminim diyorlar? İnşallah ne demektir?
CEVAP
İnşallah
, Allah izin verirse, Allah nasip ederse manasına, bütün işlerini Allahü teâlânın dilemesine havale etmek için söylenen sözdür.

İmam-ı Gazali hazretleri, Şafiilerin niye inşallah dediklerini açıklarken buyuruyor ki:

Şu dört husustan dolayı Şafiiler inşallah diyorlar:

1-
Ben elbette müminim, ben elbette âlimim demek kendini övmek sayılmasından korkarak inşallah demişlerdir. Çünkü hikmet ehli bir zata sormuşlar, doğru olduğu halde, çirkin olan şey nedir diye, o da, (Doğru olarak da, kişinin kendisini övmesi çirkindir) buyurmuştur.

Bir kimseye doktor musun, âlim misin diye sorulunca, doktorluğu kesin olduğu halde, sırf övünmemek için, inşallah doktorum demesi yanlış olmaz.

Bir âyet-i kerime meali:
(Kendinizi tezkiye etmeyin, temize çıkarmayın, övünmeyin.) [Necm 32]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani] (Âlim övünmez, övünen, gerçek âlim olamaz.)

2-
Her zaman Allah'ın adını anmak için inşallah denir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir işi inşallah demeden yarın yapacağım deme.) [Kehf 23, 24]

Sadece şüpheli şeylerde değil, kesin olan şeylerde de inşallah denir. Bir âyet-i kerime meali:
(İnşallah Mescid-i harama gireceksiniz.) [Fetih 27]

Bunu bizzat Allahü teâlâ bildiriyor. Siz Mekke'yi fethedeceksiniz buyuruyor. İnşallah demeyi öğretmek için böyle bildiriyor. Peygamber efendimiz de, ölmek kesin olduğu halde, inşallah öleceğiz diyor. Mezarlığa uğrayınca buyuruyor ki:
(Esselamü aleyküm, ey müminler diyarı, inşallah biz de sizlere ulaşacağız.) [Müslim]

3-
Hakiki imana kavuşmuş, kâmil iman sahibine de, imanı zayıf olana da mümin denir. Kâmil mümin anlamında inşallah müminim diyorlar. Burada inşallah demeleri ben mümin değilim demek değildir. Kâmil mümin, gerçek mümin olurum inşallah anlamındadır. Bir âyet-i kerime meali:
(İşte bunlar, gerçek müminlerdir.) [Enfal 4]

Bir kimse kendisinin kâmil mümin olup olmadığında şüphe etmesi yanlış değildir. Bu anlamda (İnşallah müminim) demek caiz olur. Burada mümin olmaktan şüphe edilmiyor, kâmil mümin olmaktan şüphe ediliyor. İman, ibadetle kâmil hâle gelir. Ancak ibadetlerimizin kâmil olduğunu bilemeyiz. İnşallah kâmil iman sahibiyim anlamında, (inşallah müminim) demek caiz olur.

4-
Son nefeste imansız ölmekten korkulur. Hiç kimse garanti imanlı öleceğini bilemez. Eğer imansız ölürse bütün iyi amelleri yok olur. Amellerin kabul olması son nefeste imanlı ölmeye bağlıdır. Oruçlu kimseye kuşluk vakti oruçlu musun diye sorulsa, (Elbette oruçluyum) der. Ancak akşamdan önce orucu bozulursa, oruçluyum demesinin hükmü kalmaz ve yalancı sayılır. Orucun sahih olması için akşam ezanına kadar orucun bozulmaması şarttır. İmanın sahih olması için de son nefeste de imanlı olmak şarttır. Bir kimse, imanlı yaşar kâfir olarak ölebilir, kâfir olarak yaşar sonunda iman eder, mümin olarak ölebilir. Artık kâfir olarak yaşamasının hiç kıymeti kalmadığı gibi, imansız ölenin de mümin olarak yaşamasının hiç kıymeti olmaz. Ebüdderda hazretleri, (İmansız ölmekten korkmayan imansız ölür) buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali:
(İşlerin akıbeti, sonucu Allah'a aittir.) [Hac 41]

İman, sahibini Cennete koyar. Oruç, Allah'ın hakkını öder. Akşama kadar devam etmeyip bozulan oruç, oruç sayılmayacağı, borcu ödeyemeyeceği gibi, son nefese kadar, devam etmeyen iman da, sahibini Cennete koyamaz. Bu, artık iman sayılmaz. İşte bu sebeplerden dolayı inşallah müminim demişlerdir. Son nefeste de imanla ölürüm inşallah anlamındadır. (İhya)

[Yukarıda, İmam-ı Gazali hazretlerinin bildirdikleri Şafii mezhebine göredir. Biz Hanefiler, (Elbette müminim) demeliyiz.]